Seyit Süleyman

Bu sayfanın hazırlanmasında desteklerini esirgemeyen Âşık Yakup Akdoğan, Mehmet Aydoğan ve “Seyit Süleyman” eserlerini derleyerek yayınlanmasını sağlayan Alper Çağlayan’a teşekkürü borç bilirim.

CİBÂLİ SULTAN Evlatlarından SEYİT SÜLEYMAN HAYATI VE ESERLERİ
Seyit Süleyman, Cibâli Sultan’ın el ve icazet verdiği kardeşi Seyit Murad’ın torunlarındandır. Dolayısiyle hem soy olarak, hem de yol bakımından Cibâli Sultan ve dolayısıyla Peygamber neslindendir.
Cibâli Sultan’ın Hak’ka yürümesinden sonra, kardeşi Seyit Murad ve soyundan gelenler, zaman içinde Bursa’dan önce Eskişehir’e, oradan da Yavuz Sultan Selim zulmünden kurtulmak için Ankara yöresine hicret etmişlerdir. Son olarak da Çubuk ilçesi Susuz Köyü’ne yerleşmişlerdir.
Seyit Süleyman işte bu Susuz Köyünde hicri 1274 yılında (miladi 1857) doğmuş ve burada yaşamıştır. Babası Seyit Abdullah’dır. Çok sade bir yaşam sürmüştür. 1310’da (1893) aşk badesi içmiş, yedi yıl gibi kısa bir sürede pek çok deyiş ve duazimam söylemiştir. Kendisinin okuyup yazma bilmeyişi, çevresindeki yakınlarının da onun gerçek değerini tam anlayamamaları nedeniyle eserleri, zamanında maalesef yazılamamıştır. Daha sonraları ağız- dan ağza söylenerek geçen eserlerinden bir kısmı günümüze ulaşmıştır. Deyiş ve duazimamları cem âyinlerinde söylenir.
Seyit Süleyman, 1317’de (1900) hiç değer vermediği bu fani dünyadan gerçek âleme geçmiştir.
Çok genç yaşta göçeli (43 yaşında) Seyit Süleyman, eserlerinin tümünü yedi yıl gibi kısa bir sûrede vermiştir.

”Yedi” sayısının Seyit Süleyman’ın hayatında özel bir yeri vardır:
1- Yedi yıl Hak âşıklığı yapmıştır.
2- Yedi kere bu dünyaya geldiğini deyişlerinde söylemiştir:

“Bilirsen târıkım, oku künyemde
Menâref sırrıdır, söylenmez yâda
Yedi kere mihman oldum dünyada
Pirim Hacı Bektaş Veli bu zaman”

Başka bir deyişinde de:
“Seyit Süleyman’ını kaynattı yine
Dünyanın binası oynadı yine
Ağlayarak gündür, hem yana yana
Yedi kere don değişen bu tendir” diyor

3- Yedi Âşık’a dem verildiğinde, kendisinin de içtiğini; yani yedi hayatından birinde yedi âşıktan biri alarak dünyaca geldiğini bir deyişinde söyluyor:

“Eflak-ı semâda yedi kapı açtım
Kırk sekiz eflakta bir şara düştüm
Yed’aşıka dem verildi, ben de içtim
Kırkların ceminde coştum o zaman”

Başka bir sefer dünyâya gelişini de şöyle anlatıyor:
“Hergiz zindancıyam Çin-i Maçin’de
Çok cenkler eyledim küffar içinde
Mülcem şehit etti kırküç yaşımda
Yetmiş iki pare olan bu tendir.”

“Sene üçyüz onda düştüm bu sevdaya” dediği deyişinden 1310 (1893)’da âşıklığa başladığını anlıyoruz.
Seyit Süleyman ilk deyişini sefalama, Hacı Bektaş Velî evlatlarından Ahmet Cemalettin (Çelebi) Efendi evine geldiğinde söyler:

“Sefa geldin dost bağının bülbülü
Merhaba sevdiğim hâne sizindir
Himmet et, açılsın ednânın dili
Merhaba sevdiğim hâne sizindir”

Ve bu sefalama ile dili açılır, âşıklığını ortaya döker. Yine aynı yıl bu sevdaya düştüğü için kendisine deli dendiğini söylüyor:
“Temam oldu dört duvarın temeli
Bundan sonra Hak lokması yemeli
Sene bin üçyüz on, tarih koymalı
Seyit Süleyman’a deli dediler.”

Dağkalfat Köyüne ceme giderken, ikindi vakti, Söbüçimen çeşmesi yanında dinlenmek için bir taşın üzerine oturur, uyur. Düşünde Kırklar Cemine gider. Aradan saatler ve gece geçer. Sabah cemi sırasında ancak kendisine gelir ve Dağkalfat’a varır. Cem sahibi, ceme gelmeyişinden dolayı üzerine biraz fazla varıp yüklenince şu deyişle durumunu anlatır:

“Ustaz kûn deyince kevn-i mekâna
Kandil şak oldu, geldim o zaman
Sır söyleşince doksanbin kelâmı
Ustazdan sabâmı aldım o zaman….”

Bu deyişle, gerçeği anlattığı ve sırrını açıkladığı için de kısa süre içinde hastalanarak fâni dünyadan göçmüştür.

1317’de (1900) dünya değiştireceğini bir deyişinde şöyle bildiriyor:
“Arifler fehmeder dâr-ı fenâyı
Müminler al giysin, yaksın kınayı
Üçyüz on yedide seyret dünyayı
Mülkün sahibi var, kula ne minnet…”
Yine bir deyişinde:

“Süleyman’ım büyütmüşler riyâyı
Kaldırmışlar edep, udu, hayâyı
Bin üçyüz on yedi derler bu ayı
Her cemalde nur kalmamış şimdilik… “diyor.

Seyit Süleyman, Çorum’un Sarımbeyli Köyü’nden Deli Boran ve deyişlerinde “Sefil Ali” mahlasını kullanan Âşık Ali ile çağdaştır. Üçünün, çok çeşitli muhabbetlerde karşılıklı söyledikleri ünlü deyişleri vardır. Örneğin, Deli Boran evine konuk geldiğinde Seyit Süleyman “Dost gelip haneye mihman olunca” dizesiyle başlayan nefis bir sefalama söylemiştir.(Bu deyişin tamamı aşağıdaki DEYİŞLER kısmında mevcuttur)
Cemalettin Efendi zamanında gittikleri Hacı Bektaş Dergâhında, huzurda söyledikleri deyişler hoş bir muhabbet anahtarıdır.
Hoşbeşten sonra, âşık olduklarını bilen Cemalettin Efendi “Haydin bakalım âşıklar, dem mârifet demidir” deyince, en yaşlıları olan deli Boran şu deyişi söyler:

“Azmirah eyledim düştüm yollara
Yine sen mi geldin ey şirin dillim
Seni bekçi derler yüce bellere
Dem, kadem getirdin hırkası şallım

Er olanlar bir katere ulaşır
Kan kanı görünce kaynar karışır
Seher vakti dertli dertli ötüşür
Sümbülü reyhasın ey gonca güllüm

Deli Boran karşındaki yavru baz
Bir tüyünü vasfeylesem dahi az
Benim sevdiğim güzellerden servinaz
Kesme selamını ey şirin dillim. ”

Deyiş bittiğinde Cemalettin Efendi, biraz da şakaya getirerek: “Boran sen bunu Sarımbey köyünün kızlarına söyle” diyerek bu deyişi Boran’m yaşına pek uygun bulmadığını, ondan daha anlamlı bir deyiş beklediğini imâ eder.
Yaş sıralanışında ikinci sırada olan Âşık Sefil Ali de söyler:
“Er olanlar serden, baştan geçtiler
Seven böyle sever onik’imamı
Kelleler kesip kanlar saçtılar
Seven böyle sever onik’imamı

Hak, Muhammed, Ali ol nuru vahit
Zira sırrımıza eremez zahit
Erenlere serin verdi Hür Şehit
Seven böyle sever onik’imamı

Okudu İncil’i, gördü düşünü
Akıttı gözünden kanlı yaşını
Keşiş verdi yedi oğlunun başını
Seven böyle sever onik’imamı

Mümin olan bir katara düzüldü
Yalancılar ikrarından üzüldü
Seyit Nesimi diri diri yüzüldü
Seven böyle sever onik’imamı

Şaye oldu dilden dile duyuldu
Onsekiz bin âlemlere yayıldı
Viran abdal diri diri kıyıldı
Seven böyle sever onik’imamı

Elif Allah, Mim Muhammed okundu
Gökten yere nurdan direk dikildi
Mansur Enel Hak dedi dara çekildi
Seven böyle sever onik’imamı

SEFİL ALİ’m sev onları halinen
Onlar da sevilmez yalan dilinen
Evladınan, kelleyinen, malınan
Seven böyle sever onik’imamı”
BU DEYİŞ İÇİN KAYNAK: ÇEVİK Mehmet, Âşık Sefil Ali Hayatı-Deyişleri,2007,Lider Matbaacılık, ÇORUM

“-Buyur bakalım genç âşık ” diye söz sırasının ona geldiğini işaret edince Seyit Süleyman irticalen şu deyişi söyler:
“Muhabbet argında seli olanın
Daim çağlar, akar Ali Hû deyi
Evlad-ı Resulden eli olanın
Kokar burcu burcu gülü Hû deyi

Ihlâs ile binasını kuranlar
Nefsini öldürüp dara duranlar
Nesli Muhammed’e ikrar verenler
Daima dür döker dili Hû deyİ

Ahidin, vahidin, bir tendir âlem
Kâğıtsız yazarız, sırdandır kalem
Bir Pir’e bağlıdır hep cümle âlem
Budur erenlerin yolu Hû deyi

Hünkâr Hacı Bektaş ol bedr-i mahım
Yetiş, bunda koyma gül yüzlü Şahım
Beş vakit selatım, hem kıblegâhım
Cihan “Saddak” dedi beli Hû deyi

Seyit Süleyman’ım zikrim hayıra
Yüzüm süre süre geldim bu pire
Sinem bölük bölük oldu bin pâre
İllâ binbir ismin biri Hü deyi”

Deyiş bitince Cemalettin Efendi çok beğendiğini, “Sana da beli âşık, mâşallah” sözleriyle belli eder Ve Seyit Süleyman’ı taltif eder.

Dışarı çıkınca Âşık Ali, Deli Boran’a sorar “Âşık ne yaptın öyle?” Boran mahçup “Sorma âşık, çalınca o geliverdi” der.
Seyit Süleyman ümmî bir Hak âşığıdır. Yâni okuma yazma bilmez, mektep-medrese görmemiştir. Ona bu insanüstü yeti Tanrı’dan verilmiştir. Deyiş ve duazimamlarında zikrettiği âyet, sûre ve hadislerin başka türlü açıklaması olamaz.
Seyit Süleyman deyiş ve duazimamlarının hemen hepsinde onbirli hece ölçüsünü kullanmıştır. Bazı deyişlerde heceyi tutturabilmek için ekleme veya kısaltmalar yapmıştır. Örneğin “ruh” yerine “Uruh”, “ruhban” yerine “uruhban”; “on iki imam”yerine “onik’imam”, “makama erdim” yerine “makam’erdim”,cennet âla olsun” yerine “cennetâl’olsun” gibi…

Ve yıl 1317 (1900)… Seyit Süleyman 43 yaşında göçünü gerçek âleme doğru çeker…
Yatırı Susuz Köyü’nde bulunmaktadır.
Yatır, tâlipleri ve soyundan gelenlerin kurduğu demek tarafından türbe haline getirilmiştir.
Ruhu şâdolsun…
Alper ÇAĞLAYAN
(Sitemiz için yeniden düzenlenmiştir)

Not: Sayın Cahit Öztelli’nin “Bektaşi Gülleri” adlı Antolojisinin 56-57. sayfalarına aldığı “Sıtkiyle bir duazimam söylesen “dizesiyle başlayan duazimama “Derviş Süleyman” mahlası konulmuştur. Bu duazimam Seyit Süleyman’ındır. (Bu deyişin tam hali aşağıdaki DEYİŞLER kısmında mevcuttur.)

DEYİŞLERİ
-1-
Benim arzumanım sensin ezelden
Ervahı ezelden pir sefa geldin
Gönül ayrılır mı böyle güzelden
Onik’imam nesli er sefa geldin

Makamında gördüm kaf ile kûhü
Üçüncü eflakta, yedinci safı
Gerçeklerde vardır noksanın affı
Küfrümüz imana say sefa, geldin

llm-i Câvidan’ı okuyan sensin
Hakikat matahın dokuyan sensin
Bülbül olup gülde şakıyan sensin
Ednaya hırka, şal ver sefa geldin

Cahiller katline yazma fermanı
Gerçeklerde vardır derdin dermanı
Yine katerlendi aşkın; kervanı
Matahın tazesin var sefa geldin

Evvel farzdır bir üstaza varması
Şu fâni dünyada ebzem olması
Der SÜLEYMAN Pir’e secde kılması
Ervahı ezelden nur sefa geldin

-2-
Ne nimettir dost cemalin görmesi
Açılsın muhabbet gülleri bugün
Hastalara şifa, dertlere derman
Melhem çalar dostun elleri bugün

Vechinde okunur yüz ondört gübrâ
Cihan taaccüpte ârifIer ibda
Ne takatim kaldı kararda sabra
Kan ağlar didemin selleri bugün

Cennet-i âlâdan hûri mi geldin
Şu iki cihanın nuru mu geldin
Onik’imamların biri mi geldin
Şad eyledin bizim elleri bugün

Nideyim, bahçe mâmur barım yok
Bir halden bilen sâdık yârim yok
Sermayeden zarar hiç bir kârım yok
Danışalım müşkül halleri bugün

SÜLEYMAN cemali cemalde bulduk
Sabrettik, ameli kemalde bulduk
Hakikat bahrine yenile daldık
Bülbül olmuş dostun dilleri bugün

-3-
Gönül bu gidişle Hak’kı bulmazsın
Hak’ka yarayacak hal olmayınca
Kendi aklınla dostu bulamazsın
Bir ustaz-ı kâmilden el olmayınca

Zamanın öldürüp boşa yorulma
Yalan dünya ateşinde kavrulma
Riyâkârlar harmanında savrulma
Hakikat şehrinden yel olmayınca

Ömür gelir geçer, bitmez hayalet
Gaipte arama bulunmaz cennet
Her sudan içilmez bâdeye niyet
Ali kadehinden dol’olmayınca.

Gel gezme yabanda, yolunu çevir
Kin, kibir, kötülük kabını devir
Aman yoldan kalma, geçiyor ömür
Abdest neye yarar, yol olmayınca

SEYİT SÜLEYMAN’ım meftun huyuna
Dikkat et nâdana, gelme oyuna
Lânet olsun Mavıya’nın soyuna
Hünkâr Hacı Bektaş Vel’olmayınca

-4-
Aslım seyitzâde, neslim Cibâli
Bir çift şahin saldım, bâri tez gönder
İşittim ki ahbaplarım hep gitmiş
Kâfirin, münkirin devrini dönder

Cümle muhibbanı etme perişan
Merdi dâva isen göster bir nişan
Ya kalk posttan, ya da Zülfikâr kuşan
Kerem et efendim bir vahiy gönder

Bacı, kardaş koyun gibi iniler
Arş-ı, kürş-i gümü gümü gümüler
Arttı yârelerim yine yeniler
Dost elinden aciz kalan bu tendir

Mertler merdi Şah-ı Kerem’e sözüm
Sabra kararım yok, kan oldu gözüm
Çekelim sanemi bu meydan bizim
Belki coşa gelen sersem senindir

Hergiz zindancıyam Çin-i Maçin’de
Çok cenkler eyledim küffar içinde
Mülcem şehit etti kırk üç yaşımda
Yetmiş iki pare olan bu tendir

SEYİT SÜLEYMAN’ım kaynadı yine
Dünyanın binası oynadı yine
Ağlayacak gündür, hem yana yana
Yedi kere don değişen bu tendir

-5-
Sırı hakikatten haber sorarsan
Şu iki cihanın bâkisi Haydar
Eğer o yâre yâr olabilirsen
Gani müminlerin sâkisi Haydar

Haktealâ çün aslanım buyurdu
Gülün goncasını hardan ayırdı
Çekti Zülfikâr’ı kından sıyırdı
Şu ası kavminin korkusu Haydar

Haydar hakikatte, sırda erişir
Haydar müminlere darda erişir
Biz kul olabilsek, burda erişir
Sıratı’n, Mizan’ın bekçisi Haydar

Haydar Hacı Bektaş pirim eyvallah
Hiç şüphemiz yoktur, sığındık billah
Aklın var ise inan ki Beytullah
Müminin kıblesi, Kâbe’si Haydar

SÜLEYMAN’ı ateşine yandıran
Suvar edip aşk atına bindiren
Bir hûp civan ile bâde gönderen
Güllerin kokusu, irengi Haydar

-6-
Muhammed, Ali’ye muhip yâr iken
Lahmike lahmi’de ikrar bir iken
Nice bin yıl evvelinden var iken
Kandilin içinde durmadı mı Ali?

Nice bin yıl, önce havada uçtu
Yer yok, gök yok idi hayli dolaştı
Muallakta yeşil kubbeye düştü
Al-yeşil kandile girmedi mi Ali

Nice bin yıl, önce havada gezdi
İsmi cismi “Levh-i Kalem”i yazdı
Hak’kın emri ile ol hazır düzdü
Dünyanın binasın kurmadı mı Ali?

Bir top nurdan damızlığın çalınca
Sesi durdu ol Muhammed gelince
Muhammed, Ali’yi kollarına alınca
Şehadet parmağın sormadı mı Ali

Kuduret kalemi vardır kaşında
Zöhre yıldızı var alnın dûşunda
Beşikte yatarken buçuk yaşında
Çekip, ejdarhayı yirmedi mi Ali?

Kendi civan idi, genç idi yaşı
Bakıp inanmazdı ırakip nâşi
Durmadan putlara atardı taşı
Taş atıp putları kırmadı mı Ali?

Dev mêkan tutmuştu ol Kaf Dağı’nı
Ali’m seyrederdi devin bağını
Hurma çiğidiyle baş parmağını
Kavibent eyleyip sarmadı mı Ali?

Erzen’ in gölünde Selman’a erdi
Selman bir top nergis hediye verdi
Selman hırka yamar, O hurma yerdi
Çiğidin boynuna vurmadı mı Ali?

Cemaat toplanıp hep gitti birden
Gör neler eyledi ol Şah-ı Merdan
Seksen deve ile Zilli Hisar’dan
Muhammed’in borcunu vermedi mi Ali?

Düldül celallenip kanadın açtı
Yerde mi yürüdü, gökte mi uçtu
Kâfir beylerine kasavet düştü
Uhut’ta Muhammed’e ermedi mi Ali?

Ali’m şahin olup havada durdu
Kapıyı koparıp içeri girdi
Uruhban Ali’den kırk sual sordu
Kırkının mânasın vermedi mi Ali?

Ezan sünnet etti, hem sela verdi
Ali’m de ruhbandan bir sual sordu
Ruhban bilemedi Müslüman oldu
Orda ruhbanı yormadı mı Ali?

SEYİT SÜLEYMAN’ım ihlâs ırılmaz
İhlâs ile Hakk’ı seven yorulmaz
İkrarlı kullardan sual sorulmaz
Mizan’ın başında durmadı mı Ali?

-7-
Kûn deyince var olanlar cihanda
On iki harf, üç hurufa bağlandı
Hak’kın ihsanına mazhar olanlar
“Ene-l Hak” deyip de dara bağlandı

Kaşı keman fevk-âlem çağırır yâr
Âlem ah eyledi, yandı zari zar
Gafil olma âdem, bu mânaya er
Arşı, kürşü, mahfuz bire bağlandı

Ta ezelden ervahı pak olanlar
Şeriattan tarikata gelenler
Marifetten hakikate erenler
Kandil’in içinde nura bağlandı

Bu dört babtan girilince içeri
Cesette cari kalmaz, teslimdir seri
Ihlâs ile gelen içer Kevser’i
Nefsini öldüren hüre bağladı

Yedi harftir yetmiş üçün binası
Lâmelif’tir âyetlerin anası
Yakın oldu müminlerin kınası
SÜLEYMAN elimiz Pir’e bağlandı

-8-
Hallolup vücudum serden geçince
“Elifbe” harfinde devran görünür
“Te” Tebarek Allah “se”yi seçince
“cim” cemal aynası seyran görünür

Cem olup bir yere geldiği zaman
Dilleri dür döker, derler el’aman
Bacı, kardaş, mümin, cümle muhibban
“Lahmike kavli” nde bir ten görünür

Nûş edip doluyu mest olduğunda
Aşkola deyince post olduğunda
Bir kâmil mürşide dost olduğunda
Yükü lâl-i güfer kervan görünür

Aklı yeten bu sevdadan ırılmaz
Ihlâs ile Hak’kı seven yorulmaz
Cehenneme girse billah nar olmaz
Sırat, Mizan doğru rahı görünür

SÜLEYMAN Hünkârdan ola hidâyet
Virdimiz, “lâfeta” okuruz âyet
“Ye’ kûlû ya leyteni fethulûl” cennet
Firdevs-i Âlâ’da mesken görünür

-9-
“Elif” ismin zikreylerim her zaman
“Be” ile binamız kurdu bir tamam
“Te” ile “se”de buldum ben iman
Bugün muradıma erdim erenler

“Cim” cemalimizi bize bildirdi
“Ha” ile “hı”dan erkân sordurdu
“Dal” “zel”e uğradı murat aldırdı
Bugün muradıma erdim erenler

“Re” de “ze” üstünden ayrılmaz oldu
“sin”de “şın”da ay gibi tamam oldu
“Sat”da “dat” üstünde muradın buldu
Bugün muradıma erdim erenler

“Tı” ile “zı”da zihnim açıldı
“Ayın”la “gayın”da rahmet saçıldı
“Fe” üstünde abukevser içildi
Bugün muradıma erdim erenler

“Kaf’da Kur’an imiş bildim ezeli
“Kef’de, “lâm”da buldum ayn-el güzeli
“Mim”de “nun” üstünde bulundu Ali
Bugün muradıma erdim erenler

SEYİT SÜLEYMAN ‘ım bir tamam oldu
Yüzondört sûreden Kur’an halk oldu
Cennet mümine müjde selâm oldu
Şimdi muradıma erdim erenler

Elif,be, te, se, cim, ha, hı, dal, zel, re, ze, sin, şın, şat, dat, tı, zı, ayın, gayın, fe, kaf, kef, lam, mim, nun, vav, he, ye Arap alfabesinin harfleridir.

-10-
Duaz-ı İmam
Üç bülbülüz, bir sahrada öteriz
Allah bir, Muhammed, Ali diyerek
Özümüz Hak urfanına katarız
Allah bir, Muhammed, Ali diyerek

Allah bir, Muhammed, Ali âlemi
Hasan, Hüseyin’den dinle kelamı
İbda nâzil oldu minval kalemi
Allah bir, Muhammed, Ali diyerek

Ol İmam Zeynel’den’ olâ bir ihsan
Kâfir, münkir olsun yer ile yeksan
Dilimde okurum Yasin-i Kur’an
Allah bir, Muhammed, Ali diyerek

İmam Bâkır, Cafer ilim deryası
Er olan kaldırır hırsı, nefisi
Dilimde okurum Ayetel –Kürsi
Allah bir, Muhammed, Ali diyerek

Musa Kâzım, Rıza, Oniki İmam
Tâkî, Nâkî, Askerî, Mehdî’de temam
SEYİT SÜLEYMAN virdim Onik’imam
Allah bir, Muhammed, Ali diyerek

-11-
Duaz-ı İmam
Her bunalan sana tutar yüzünü
Hak, Muhammed, Ali gel aman yetiş
Kabul eyle, yaz deftere sözümü
Bugün imdat günü el’aman yetiş

Bir hayırcı kapı aça yaradan
Ayırma katerden, cemden, sıradan
Yeri, göğü, arşı, kürşü vareden
Ağlatma çeşmimi sil aman yetiş

Katerledim âşk kervanını yederim
Onik’imamların virdin ederim
Sizden gayri özge yâri niderim
Şah Hasan, Hüseyin el’aman yetiş

Zeynel, Bâkır, Cafer kıblegâhımız
Musa Kâzım, Rıza pâdişâhımız
Tâki, Nâkî, Askerî, Mehdi rahımız
Zalıma bir kılıç çal aman yetjş

Yaralar hicrandır dermana bakar
Şu SEYİT SÜLEYMAN fermana bakar
Nur cemalin misk-i amber mis kokar
Hünkâr Hacı Bektâş el’aman yetiş

-12-
Duaz-ı İmam
Bismillah bir nokta amel kapısı
İtikat şarına girelim dilber
Külli eşya mevcut oldu hepisi
Bir kâmil mürşide varalım dilber

“Elham dülillâhi” noktacar olan
“Amentû kümbetü kubbe” var olan
Uzak gidip serseriye yorulman
Muhammed Ali’ye varalım dilber

“Rabbil’âlemîn” kurdu divanı
“Errahmanirrahiym” sever seveni
Şah Hasan, Hüseyin huplar civanı
Şah Zeynel Abâ’ya varalım dilber

“Mâliki yevmiddin” kadim dinimiz
Kerbelâ çölünde akar kanımız
Muhammed Bâkır’a döndük yönümüz
Câfer-i Sâdık’a varalım dilber

“lyyekenâbüdü” Musa-i Kâzım
“Ve iyyake nastain” pire niyazım
Şah İmam Rıza’dır şahım, şahbazım
Aynı-ı hakikate erelim dilber

“Ihdinas sıratel mustakiym” gerek
” Sıratellezine” çâk oldu yürek
Şah Tâkî ve Nâkî dünyaya direk
Bir dem divanına duralım dilber

“En’amte aleyhim” oldu bahane
Hasan Al’askeri geldi bu âne
“Gayril mağdubi” Mehdî cihane
Dostun cemalini görelim dilber

“Veleddâllin âmin” karar kılındı
İncil, Zebur, Tevrat taksim olundu
Kur’an Muhammed’e vahiy gelindi
Bağlanıp ikrara, duralım dilber

SEYİT SÜLEYMAN’ım sağındık billah
“Fevk-i Yedullah”ı halk etti Allah
“Vemâ ersellaneke hasbeten lillah”
Rahmet bahrine girelim dilber

-13-
(Delil için söylenir)
Hak, Muhammed Mustafa’nın çerağı
Yansın Ali aşkına, uyansın çerağ
Kandilde nurdan Ehlibeyt çerağı
Yansın Ali aşkına, uyansın çerağ

Ali, Hasan, Hüseyin, Zeynel’in nuru
Bâkır, Câfer, Kâzım, Rıza’nın seri
Tâki, Nâkî, Askerî Mehdî’nin sırrı
Yansın Ali aşkına, uyansın çerağ

Kıyamete kadar yanar bu lem’an
Dar-ı Mansur oldu Hazreti Selman
Hak kelamın hatmeyledi SÜLEYMAN
Yansın Ali aşkına, uyansın çerağ

-14-
(Delil için söylenir)
Mümin, müslim meydan açtı Ali’den
Yansın Ali aşkına, uyansın çerağ
Muhammed Mustafa kevni doludan
Yansın Ali aşkına, uyansın çerağ

Hatice, Fâtıma nura boyandı
Hasan, Hüseyin’den içenler kandı
Şah Zeynel Abâ’dan çerağlar yandı
Yansın Ali aşkına, uyansın çerağ

Bâkır’dan bakalım Câfer yoluna
Musa-i Kâzım’ın gonca gülüne
Rıza’nın ihsanı çoktur kuluna
Yansın Ali aşkına, uyansın çerağ

Onik’imam dergâhında darımız
Tâki, Nâkî, Askerî sâdık yarimiz
Mehdî Sahip Zaman şavk-ı nurumuz
Yansın Ali aşkına, uyansın çerağ

SEYİT SÜLEYMAN’ım zikrim Hak ile
Hakikata Hak katarı çekile
Kıyamete kadar yanıp yakıla
Yansın Ali aşkına, uyansın çerağ

-15-
(Delil için söylenir)
Evvel Hak, Muhammed, Ali’den yardım
Erenler aşkına geldi bu delil
Hatice, Fâtıma, Hasan, Hüseyin
Kırklar urfanına geldi bu delil

Zeynel, Bâkır, Câfer, Musa-i Kâzım
Rıza, Tâki, Nâkî, Askerî bizim
Bâkiyâ Mehdî’ye aşkı niyazım
Onik’imamlara geldi bu delil

Muhammed -Ali’nin yârinden geldi
Hasan, Hüseyin’in nurundan geldi
Zeynel Abidin’in sırrından geldi
On iki erkâna geldi bu delil

İmam Bâkır, Câfer verdi serini
Kâzım Musa, Rıza buldu yârini
Tâki, Nâkî, Askerînin torunu
Muhammed Mehdî’ye geldi bu delil

Hak, Muhammed, Ali kabul eyleye
Hasan ile Hüseyin, Zeynel bile
İmam Bâkır, Câfer vasfın söyleye
Onik’imamlara geldi bu delil

Kâzım Musa, Rıza böyle buyurdu
Tâkî, Nâkî, Askerî’ne duyurdu
Mehdî Resul Zülfikâr’ı sıyırdı
SÜLEYMAN pir aşkına geldi bu delil

-16-
(Sefalama)
Sefa geldin dost bağının bülbülü
Merhaba sevdiğim hâne sizindir
Himmet et, açılsın ednanın dili
Merhaba sevdiğim hâne sizindir

Şeriatta şu senindir, bu benim
Tarikatta ne senin var, ne benim
Ermişsin hakikate yoktur gümanım
Merhaba sevdiğim hâne sizindir

Okuyup târikim görenim gelmiş
Şu garip halimden soranım gelmiş
Dört kitaptan dersim verenim gelmiş
Merhaba sevdiğim hâne sizindir

İçip de katreden kananım gelmiş
Güferin meydana dökenim gelmiş
Perdesiz cihanı görenim gelmiş
Merhaba sevdiğim hâne sizindir

SEYİT SÜLEYMAN’ım yel nerden attı
Halis ustaz imiş, gevherin sattı
Gökte ararken yerde elimden tuttu
Merhaba sevdiğim hâne sizindir

-17-
Muhabbet argında seli olanın
Daim çağlar, akar Ali Hû deyi
Evlad-ı Resulden eli olanın
Kokar burcu burcu gülü Hû deyi

Ihlâs ile binasını kuranlar
Nefsini öldürüp dara duranlar
Nesli Muhammed’e ikrar verenler
Daima dür döker dili Hû deyİ

Ahidin, vahidin, bir tendir âlem
Kâğıtsız yazarız, sırdandır kalem
Bir Pir’e bağlıdır hep cümle âlem
Budur erenlerin yolu Hû deyi

Hünkâr Hacı Bektaş ol bedr-i mahım
Yetiş, bunda koyma gül yüzlü Şahım
Beş vakit selatım, hem kıblegâhım
Cihan “Saddak” dedi beli Hû deyi

SEYİT SÜLEYMAN’ım zikrim hayıra
Yüzüm süre süre geldim bu pire
Sinem bölük bölük oldu bin pâre
İllâ binbir ismin biri Hü deyi

-18-
Seyrimde ararken çiğnimde buldum
Ne keremdir dostu ziyaret kılmak
Tecella,tevella,niyazbend oldum
Ne keremdir dostu ziyaret kılmak

Kur’an’a yakışır gerçeğin sözü
Zülfün kement etmiş, mahitap yüzü
Yusuf-Zeliha gibi ulaştır bizi
Ne keremdir dostu ziyaret kılmak

Mısır ellerinde Yusuf-u Kenan
Hiç mahrum olur mu inanıp kanan
Beytullah üstünde balkıyıp duran
Ne keremdir dostu ziyaret kılmak

Beytullah’da Fahr-ı Âlem nuruna
Rengi al-kırmızı taçlar vuruna
Yolumuz uğradı hûplar pirine
Ne keremdir dostu ziyaret kılmak

SÜLEYMAN’ım Pir’e eyle niyazı
O bize gösterir sünneti, farzı
Gözümün hasreti, gönlümün arzı
Ne keremdir dostu ziyaret kılmak

-19-
(Sefalama)
Dost gelip hâneye mihman olunca
Duman başımızdan kalkmaz da neyler
Bir can kuduretten ilmin alınca
Gevherin meydana dökmez de neyler?

Kuduretten dersin alır okursa
Bülbül olup gül dalında şakırsa
Yetmiş üçün gürühuna çıkarsa
Gevherin meydana dökmez de neyler?

Üç sünnetten yedi farza erince
Dört kapıdan kırk makama girince
Doksan bin kelama hâfız olunca
Kaynayıp kaynayıp coşmaz da neyler?

Şimdi insan Hakk’ı görse bağlanmaz
İblis igat etmiş, iman eylemez
İlm-i ledün her yerlerde söylenmez
Îman kanat vurup uçmaz da neyler?

SEYİT SÜLEYMAN’ım aradığım burası
Sızıladı şu sînemin yarası
“Ved’Duhâ, Velleyli, Amme” sûresi
Dostun tarîkına konmaz da neyler?

-20-
Duaz-ı İmam
Sıtkiyle bir duvazimam söylesen
Bilir misin ne kadardır sevabı
On iki bin altın sadaka versen
Onun ile beraberdir sevabı

Şah Ali Haydar’ın eteğin tutsan
Hasan, Hüseyin’den Zeynel’e yetsen
On iki bin açığa libas girdirsen
Onun ile beraberdir sevabı

Bâkır’a, Câfer’e nişan kondursan
Caht eyleyip hemen iyi dedirsen
On iki bin aça taam yedirsen
Onun ile beraberdir sevabı

Musâ-i Kâzım’la deryada yüzsen
Hulki Rızâ ile kelâm söylesen
On iki bin köle âzat eylesen
Onun ile beraberdir sevabı

Takî, Nakî uykusundan uyansa
Gerçek erler özün hardan ayırsa
On iki bin koyun kurban eylese
Onun ile beraberdir sevabı

Al’askerî gam yüküne dayansa
Mehdî doğup, gerçek erler uyansa
On iki bin şehit kana boyansa
Onun ile beraberdir sevabı

SEYİT SÜLEYMAN’ım dîvanda dursa
Arşta yazılıdır, bakanlar görse
On iki bin hacı ile yüz sürse
Onun ile beraberdir sevabı

-21-
Güvenme fâniye, hem mâsivâya
Sonu yok, dünyayı terk eden bir gün
Evlat, devlet benim diye gam yeme
Malını yâd ele kor giden bir gün

Niceleri menim diye boyladı
Ârif olan lâl-i gevher topladı
Hükmü, Taht-ı Sü!eyman’ı neyledi
Gemiyi ummana gark eden bir gün

Ârifler özünü her dem sitemler
Gelin bu sözümü dinlen âdemler
Vefasız dünyaya yaptığın damlar
Tâcı, tahtı, köşkü kor giden bir gün

Seyredegör karanlığın yolunu
Vefasız dünyanın vardır ölümü
Burada açagör cennet yolunu
Yalıncak dalkılıç harp eden bir gün

Eriş bir gerçeğe özünü bağla
Zübdeyle sözünü, doğruyu söyle
SÜLEYMAN yüzünü sen turab eyle
Bir yâr bul, ağyarı kor giden bir gün

Kaynak: ÇAĞLAYAN Alper, CİBÂLİ SULTAN Evlatlarından SEYİT SÜLEYMAN HAYATI VE ESERLERİ, Seyit Süleyman Kültür ve Tanıtma Derneği Yayını, ANADOLU MATBAA AMBALAJ SAN. TIC. LTD. ŞTİ, İstanbul, 1996

Bu sayfa hakkındaki yorumlar:
Yorumu gönderen: Ali , 29.11.2015, 23:53:
Dedemin ruhu şad olsun…Deyişlerini elimden geldiğince okumaya devam…

Yorumu gönderen: hüseyin bekgeldi, 11.06.2015, 12:21:
vesile olupda burda yayınlayanlardan Allah razı olsun dilleri bülbül kalpleri gühver olsun
Yorumu Gönderen: İsimsiz, 03.07.2017
Seyid Suleymani cocuklugumda beri dilerim.Kurmanci cok sayida ask roman soylemi vardir deyisler esliginde.Kardeside keman calardi.Dersim mazgirt Kukurik koyundedir mezari. Saygi ile yadediyorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir