Veli (Velim Eydur)

Soyu
Aşık Veli, Şarkışla ilçesinin Ağcakışla bucağına bağlı İğdecik Köyünde doğdu. Babasının adı Hüseyin, annesininki Kamer’dir.
Bugün hayatta olan torunları, soylarının Horasan’dan geldiğini ve Malatya’nın Hekimhan ilçesine yerleştiğini söylüyorlar. Arkasından da diyorlar ki : “Yerleşmişler ama; orasını pek beğenmemişler. Zoraki birkaç yıl oturmuşlar. Sonra kalkıp Şarkışla’ya gelmiş ve İğdecik Köyünü kendilerine yurt edinmişler.”
Veli’nin hem annesi hem de babası şairdi. Her ikisi de okuma yazma bilmedikleri için deyişlerini bir deftere, geçiremediler. Aslında, köyde bu işi yapabilecek bir kişi de yoktu. Onun için ölümleri ile birlikte sözleri de unutulup gitti.
Çocukluğu
Aşık Veli, 1853 yılında öldüğü vakit 60 yaşını aşkın olduğu söyleniyor: Buna göre doğumunun XVIII. yüzyılın sonlarında olduğu anlaşılmaktadır. Şimdilik kesin bir rakam vermeğe imkân yok.
10 yaşında iken annesini, çok geçmeden de babasını kaybetti. Onların sağlığında üç-beş parça tarlaları vardı. Ölümlerinden sonra hepsi, çeşitli bahanelerle kapanın elinde kaldı. Kurtarmak için hangi dala yapıştıysa eli boşa çıktı. Köy yerinde malı mülkü, sığırı davarı olmayan kimsesiz bir çocuk ne yapar? Ancak şunun bunun yanında çobanlık. O da aynı yola gitmekten başka çare göremedi. Ağaların emrinde aylarca ve yıllarca şu dağ senin, bu tepe benim deyip, dolaştı durdu. Bulduysa yedi, bulamadıysa çekti sırtına abasını, koydu başını bir çul yığının üzerine.
Vaktiyle bir aşığa yarı şaka, yarı ciddi, <> diye sormuştum. Acı acı güldü…<>
Galiba geçerli tek sebep bu.
Hele bu şartlar bir insanda tümüyle mevcutsa, yoksul bir anne ve babadan geriye kalan tek miras aşıklıksa, o insan söylemez de ne yapar? Köylülerin çoğu <> dediler.

İlk aşkı
Öteden beri, Yozgat’ın Muğallı Köyü Türkmenleri yaylak için İğdecik civarlarına gelirdi. Veli bir ara onlara da çoban durdu. Bakımları ve yardımlarını beğenmiş olacak ki, tam yedi sene hizmet etti. O yıllarda başından bir de gönül macerası geçti. Belki de yanlarında uzun süre bu meseleden dolayı kaldı.

Ağasının Telli adında bir kızı vardı. Onunla iki kardeş gibi büyüdüler. Ne zamanki kız serpilip de zülüf düzmeğe başlayınca Veli’nin durumu değişti. İçinde çeşidi belirsiz duygular depreşmeğe başladı, önceleri kızın haberi yoktu. Sonra sezer gibi olduysa da pek umursamadı. O mevzuda ne yakınlık gösterdi, ne de çekingen davrandı. Arkadaşlıkları gene eskisi gibi sürdü gitti. Ama Veli, fazla sabredemedi. Bir bekledi, iki bekledi, en sonunda duygularını açığa vurdu :

Ama dilber çok iş bilir ustasın
Melül mahzun gezen bilmem hastasın
Sinem pûte ettin mekân istersin
Muhkem imiş alamadım kal’an yar

Kızın annesi ve babası vaziyeti neden sonradan anladılar. Fakat üzerine aldığı üzerine aldığı bir vazifeyi kusursuz yerine getiren Veli’yi bu mevzuda incitmek istemediler. Tek çıkar yolun, kızlarını kendi seviyelerinde ki bir kişi ile evlendirmek olacağına karar verdiler. Çok düşünmedilerde. Muğallı’lı bir genç uzun zamandan beri kapılarını aşındırıp duruyordu. Ona <> deyip işin içinden çıktılar.

Veli, Telli Kız’ın başkasıyla evleneceğine bir türlü inanamadı. Daha doğrusu inanmak istemedi. Ne zaman ki göçünü kendi eliyle yükleyip onu yola vurunca, acı gerçeği kabul etmek zorunda kaldı:
Hel hel ettim Mağara’dan uçurdum
Telli Kız’ın gitti derler bu yola
Elim ile evlerini göçürdüm
Telli Kız’ın gitti derler bu yola
Kemter’e Çırak Oluşu
Veli kabiliyetli bir gençti. Telli Kız’ı yolcu ettikten sonra söylediği deyişleri ağızdan ağıza yayılmaya başladı. Taa Şarkışla’nın Kale köyünde oturan Aşık Kemter’in kulağına kadar gitti. Kemter bu genci bayağı merak etti.Bir gün yanına ısmarladı. Onu ilk görüşte sevdi. Yanından ayırmak istemedi. Dizinin dibine oturtup âşıklığın bütün kurallarını ve törelerini öğretti. Birlikte söylediler, birlikte çığırdılar.
Aylar, yıllar derken, bu mutluluk da çabucak geldi, geçti. Kemter 1818 yılında vefat etti. Usta demek, bir bakıma baba yarısı demekti. Onun kaybı Veli’yi çok sarstı. Kime ne desin? Feleğe kahretmekten başka elinden ne gelir ki?

Şu yalan dünyada bir üstat buldum
Beni bırakmadın işime felek
Şakirt olan şaşkın olur dem be dem
Ne okursun bilmem gûşuma felek
……………….
Sene bin ikiyüz otuzda dörtte
Yükletti göçünü döşüme felek

Hakk’a Yürüyüşü
Tozanlı tarafından gelirken Yıldızeli’nin Davlıalağan köyünün Sancılıçam mevkiinde fırtınaya tutuldu. Bir an önce köye ulaşmak amacıyla atını mahmuzladı. At hızlı ilerliyordu. Bir çamın altından geçtiği sırada, aşağıya doğru sarkan dallardan korunmak için öne doğru iyice eğilmek zorunda kaldı. At birdenbire yekinince eyerle dal arasında sıkıştı ve eyerin kaşı göğsüne saplandı. O vaziyette köye kadar gitti. Konu komşu tedaviye çalıştılarsa da, yaptıklarından ne olacak. Ancak bir hafta yaşayabildi. 1853 yılının kışında vefat etti. Köyün batısındaki kabristana gömüldü. Öldüğü vakit yaşı altmışı geçiyordu.
Mezarını gördüm. Baş taşında yeni harflerle <> yazılı. Her haliyle sonradan yapıldığı belli oluyordu.
Aşık Veli şiir demez “deyiş” derdi. Hatta kitaplarından birinin adı da “Deyişler” dir. İrticali şiir söyleyen aşıkların eserlerine bundan daha iyi bir karşılık bulunamaz
KAYNAK: İğdecikli Aşık Veli : hayatı-kişiliği-deyişleri,İbrahim Aslanoğlu,Can Yayınları, İstanbul, 2014

ÂŞIK VELİ’ NİN HAMDULLAH ÇELEBİ’ Yİ ZİYARETE GELMESİ

Âşık Veli yoksul bir çobandır. 17 yaşında iken “Suna” isminde bir kıza âşık olur. Suna ise zengin bir ağanın kızıdır. Veli, ağadan kızı ister. Ağa, Veli’yi küçümser ve “çulsuz” dediği Veli’ye kızını vermez. Kız başka biriyle evlenince Veli yollara düşer. Hacıbektaş’a gelir. Hacı Bektaş Postnişini Hamdullah Çelebi’den teselli umar.

Başka bir rivayette ise Veli’ nin Hacıbektaş’a geliş nedeni çok farklıdır. Veli’ nin ustası Âşık Kemter Baba 1818 yılında Hakka yürür. Veli için usta demek bir bakımdan baba yarısı demektir. Onun kaybı Veli’yi çok sarsar. Nereye gittiyse hep ustasını ve onun yaptığı iyilikleri anlatır. Komşular durumuna bakarlar ve “Veli” derler. “ Tebdil-i mekanda fayda vardır. Buralardan biraz uzaklaşsan iyi olur. İstersen Hacıbektaş’a kadar git. Hem efendimizin hayır duasını alırsın hem de rahatlarsın biraz”. Tokat- Çorum üzerinden Hacıbektaş’a gider.
Orada derdini ve gamını unutmayı düşlerken Hamdullah Çelebi’yi yaslı bulur. Hamdullah Efendi’ nin oğlu vefat etmiştir. Çelebi’ nin ağzını bıçak açmamakta ve çevresi ile yas tutmaktadır. Merhem umduğu tabib kendisinden daha dertlidir. O karşılaşma anında şu deyişi söyler:

Derde tabi oldum tabibi buldum
Buldum ki tabibin derdi benden çok
Her derdin dermanı ondadır bildim
Ne hikmet ki onun derdi binden çok

Dertli olan düşünmesin boşuna
Kul olanın neler gelir başına
Taaccüb eyledim Hakk’ın işine
Her derdi kendine reva görmüş Hak

Deme ki günahım çok neydi suçum?
Derdiniz çok ise dertliye açın
Ehl-i beyt’e gam yolda olduğuyçün
Âşık isen dertli sinen oda yak

Hak böyle buyurdu bina kurunca
Ağlayıp gülmeye aşka erince
Tabibler sana yardımcı işin zor ise
Besbelli ki bu âlemde dertsiz yok

VELİ’m eydür işin ah ü zar ise
Hak sana yardımcı işin zor ise
Eğer bu kelamda hilaf var ise
Kerbela’ da İmam Hüseyin’ e bak

Bu deyişi dinleyen Hamdullah Efendi: “Âşık”,dedi “Sen benim yarama tuz biber ektin”
Veli: “Efendimiz, Hüseyin o kadar acıya dayandı da, sen bir evlat acısına dayanamıyor musun?”
Çelebi parmağını dudaklarına dayayıp: “Sus, artık sus… Sen beni aşikare ele verdin…”

Sustular ve bir daha bu konu açılmadı. Veli orada epeyce kaldı. Hamdullah Efendi’ yi çok sevdi. Ona olan sevgi ve saygısı her geçen gün daha da arttı.

(KAYNAK: A. Celalettin ULUSOY, Pir Dergâhından Nefesler- Genişletilmiş İkinci Baskı,[Hüseyin Hürrem ULUSOY] 2014 ,sf. 216)

DEYİŞLERİ
1
Mecnunum leyla’mı gördüm
Bir kerece bakdı geçti
Ne sordu ne de söyledi
Kaşlarını yıktı geçti

Soramadım bir çift sözü
Ay mıydı gün müydü yüzü
Sandım ki zühre yıldızı
Şavkı beni yaktı geçti

Ateşinden duramadım
Ben bu sırra eremedim
Seher vakti göremedim
Yıldız gibi aktı geçti

Bilmem hangi burç yıldızı
Bu dertler yareler bizi
Gamze okun bazı bazı
Yar sineme çaktı geçti

VELİ’m eydür ne hikmet iş
Uyumadım görem bir düş
Zülfünü kement eylemiş
Yar boynuma taktı geçti
*Çoğu yerde İZZETİ mahlassı kullanılsada orjinali Aşık Veli’ye aittir.

2
On bir aydır ben yarime hasiret
Göre idim Şah-ı Merdan aşkına
Gide idi gönlümüzden kesiret
Sile idim Şah-ı Merdan aşkına

Kırk gün oldu hiç çıkmıyor düşümden
O yarin sevdası gitmez başımdan
Ceylan köprüsünden Ferhat taşından
Geçe idim Şah-ı Merdan aşkına

Gönülde karıştı hublar göçüne
Kalmasın efendim kulun suçuna
Saat dörtte Amasya ‘nın içine
Gire idim Şah-ı Merdan aşkına

Efendim doldurup verince demi
Orda hazır idi kırkların cemi
Yine senden ola yaramın emi
Çala idim Şah-ı Merdan aşkına

VELİ’im eyder bu sevdanın adı ne
Aşık maşuğunun yanar oduna
Cümle muradıma hem maksuduma
Ere idim Şah-ı Merdan aşkına
*Bu deyişin çeşitlemeleri mevcuttur.

*BİR ÇEŞİTLEME:
On bir aydır ben pirime hasiret
Varayıdım Şah-ı Merdan aşkına
Nasıl gider bu sinemden kesiret
Göreyidim Şah-ı Merdan aşkına

Kırk gündür gördüğüm yoktur düşümden
Pusu mihnet gitmez oldu başımdan
Irmak Kapısı’ndan Ferhat Taşı’ndan
Varayıdım Şah-ı Merdan aşkına

Gönülde karıştı hublar göçüne
Efendisi kalmasın kulun suçuna
Saat dörtte Amasya ‘nın içine
Gire idim Şah-ı Merdan şakına

Mübarek yüzünü görünce gözüm
Gül yüzlü yar ile varıdı sözüm
Diz çöküp mübarek dizine yüzüm
Süreyidim Şah-ı Merdan aşkına

Efendimde soruncağız hallerim
Dudulu kumrulu olur dillerim
Bülbül oldum hasretine güllerin
Dereyidim Şah-ı Merdan aşkına

Efendim doldurup verince camı
Orada açılır Kırkların cemi
Kendisinden olur yaremin emi
Sarayıdım Şah-ı Merdan aşkına

VELİ’m eydür bu merhemin dadına
Âşık yanar maşuğunun oduna
Külli maksuduma her muradıma
Ereyidim Şah-ı Merdan aşkına
(KAYNAK: A. Celalettin ULUSOY, Pir Dergâhından Nefesler- Genişletilmiş İkinci Baskı,[Hüseyin Hürrem ULUSOY] 2014)

3
Ağlatırsan beni yoluna ağlat
Beni nagâh yere ağlatma Ali
Didemin yaşını deryaya çağlat
Kuru çaylarına çağlatma Ali

Giriftar eyledin beni bu derde
Bu aylarda bu sahrada bu yerde
Bin derman verseler vermem bu derde
Yarem açıp canımı sızlatma Ali

Cevrin bana mıdır yoksa yare mi
Hançer vurup sızılatma yaremi
Hasan Hüseyin için sar bu yaremi
Yaremi rakibe bağlatma Ali

Bağlarsa yaremi efendim bağlar
Eşiğine düşmüş bir geda ağlar
Ahımdan tutuştu dereler dağlar
Yolun yüce bele uğratma Ali

Bir derde düşürdün derman et yeter
İman bülbülleri çığrışıp öter
Bu kadar ağlattın VELİ’yi yeter
Ya öldür ya güldür cevretme Ali

4
Yüzüm süre süre dergaha geldim
Erenler meydanı uludur deyü
Günahımı aldım darına durdum
Kusura bakmayan Ali’dir deyü

Şehzadem var deyü inandım geldim
Arayı arayı dostumu buldum
Gönül kuşunu da avına saldım
Gevher avladığım gülüdür deyü

Cevahir madeni dostun elleri
Seherde açılır bülbül dilleri
Kılavuzla aştım geldim belleri
Menzilim erenler yoludur deyü

Hakisar olmuşum pîrin yoluna
Hiç mi bakman bu garibin haline
Bir baz ile düştüm derya salına
Cevher avladığım gölüdür deyü

Veli’m pire geldin er meydanında
Alış-veriş için kar meydanında
Her ne ister isen var meydanında
Metahım bezirgan malıdır deyü

5
Nasip olur Amasya’ya varırsan
Giden sail selam getir pirimden
Hublar şahı Hamdullahı görürsen
Giden sail selam getir pirimden.

Hayali gönlümden çekerim ahı
Acep görür müyüm gül yüzlü şahı
Bunca aşıkların sırrı penahı
Giden sail selam getir pirimden.

Mecnun gibi bir sevda var başımda
Cihan sele gitti çeşmim yaşından
Kim ayrılmış ben ayrılam eşimden
Giden sail selam getir pirimden.

Sene bin ikiyüz kırkdört de beyan
Kırkların ceminde görmüşem ayan
Mürsel göbeğinde taze bir civan
Giden sail selam getir pirimden.

VELİM eydür dost köyüne varınız
Balım Sultan olsun size kılavuz
Benim pirim Amasya’da yalınız
Giden sail selam getir pirimden.

6
Akdeniz yalısı Aydın yakası
Kuşlar gider bizim Abdal Musa’ya
Cemalin görünce yürüdü dağlar
Taşlar gider bizim Abdal Musa’ya

Katardan ayrılan turna mozular
Her andıkça yaralarım sızılar
İrili ufaklı emlik kuzular
Koçlar gider bizim Abdal Musa’ya

Baba Kaygusuz’dan almış cehdini
Bilin mi İbrahim Edhem vaktini
Padişahlar tacı ile tahtını
Boşlar gider bizim Abdal Musa’ya

Seyyid Ali, Abdal Emir Seyyîd’e
Üçü bir kardaştır Ehlibeyite
Cümlemizi defter etmiş kayıta
Başlar gider bizim Abdal Musa’ya

VELİ’m eyder dört dergâhtan evveli
Seyyid Ali, Abdal Musa, Bektaş Veli
Hüseyin aşkına didemin seli
Çağlar gider bizim Abdal Musa’ya

Kaynak: ASLANOĞLU İbrahim, İğdecikli Âşık Veli Hayatı-Kişiliği-Deyişleri, Can Yayınları,İstanbul, 2014

7
Cihan derya iken Âlem su iken
Arşta yeşil kandil nur olmadı mı?
Zöhre yıldızından kırk bin yıl evvel
Kudretinden bir top tur olmadı mı?

Ol nur idi üç mürşidin atası
Hakk’a âşık Muhammed’in pûtesi
Hak Muhammet Ali bundan ötesi
Orada üç isim bir olmadı mı?

Üç isim bir olup topun atalı
İşaret eyleyip kendi tutalı
Dedi bana kaç saattir yatalı
Orada üç isim bir olmadı mı?

Kırk bin yıl olduğun o demde bildi
Mübarek eline bir elma sundu
Okudu tekbirin hem yedi dildi
Ol zaman arifler bir olmadı mı?

Arif sındı saldı cihanı biçti
Cebrail çok vakit deryada uçtu
Hak bir avuç toprak deryaya saçtı
Derya kuruyup da yer olmadı mı?

Kün dedi cihanın binasın kurdu
Nice bin yıl evvel bu yolu sürdü
Muhammet Veyis’in gözünü gördü
Dost dostu görüp de sır olmadı mı?

O dem şeriatı beyan eyledi
Tarikatta kondu göçtü yayladı
Marifette bin bir kelâm söyledi
Dosta âşık olup yâr olmadı mı?

Şeriat dediğin şart-ı kavidir
Tarikat da oğlan uşak evidir
Marifet de gerçeklerin soyudur
Hakikatta bin bir sur olmadı mı?

Hakikatta bin bir sırra erenler
Hak Muhammet Ali deyip girenler
Anların da makamını soranlar
Üçler makamında ser olmadı mı?

Geldi üçler beşler kırklar yediler
Bu yolu erkânı onlar kodular
Dünkü gelen âşık bu mu dediler
O zaman ervahlar bir olmadı mı?

VELİ’m der ezelden ervahlar birdir
Huda’nın kudreti kandilde nurdur
On’ki İmamlara biatim vardır
Hüseyn Kerbela’da pir olmadı mı?
Kaynak: ASLANOĞLU İbrahim, İğdecikli Âşık Veli Hayatı-Kişiliği-Deyişleri, Can Yayınları,İstanbul, 2014

8
İsmi Hamdulah’tı gürbüz er idi
Âşıklara sadıklara yâr idi
Tâ baştan ayağa münevver idi
İnci mercan gevher lâl ağlamaz mı?

Açardı dükkânı gevher satardı
Dertli olanlara derman katardı
Dudu kumru kafeslerde öterdi
Kumrudan ayrılan dal ağlamaz mı?

Vara idim türbesinin başına
Yüz süreydim toprağına taşına
Yaktın şu sinemi aşk atasına
İsmini zikr eden dil ağlamaz mı?

Sene bin iki yüz altmış üç oldu
Varam dedim varamadım suç oldu
Don değişti şu dünyadan göç oldu
Kervanı kesilen bel ağlamaz mı?

Âşık VELİ’m eydür derdim yüz oldu
Geçinden isterdik gayet tez oldu
Yaz bahar aylan döndü güz oldu
Bağa gazel düşse gül ağlamaz mı?
Kaynak: ASLANOĞLU İbrahim, İğdecikli Âşık Veli Hayatı-Kişiliği-Deyişleri, Can Yayınları,İstanbul, 2014

9
O yer ile göğün binasın kuran
Muhammet Ali’dir bir Hacı Bektaş
Şu iki cihana gıdasın veren
Sana inanmayan kör Hacı Bektaş

Sen Ali ‘sin Muhammet’in öz yârı
Gül kokulamadan dermişsin harı
Yoluna koymuşum can ile seri
Vermezsem dergâhtan sür Hacı Bektaş

Kul olup da şehir şehir satılan
Gâhi inancılıkla göğe atılan
Cevher topu olup nura katılan
Müminler şehrinde sır Hacı Bektaş

Bir vakitte oldun bir yanal elma
Bedehşan ilinden Urum’a gelme
Emret Azrail’e canımı alma
İrfana ermeden hur Hacı Bektaş

Kırklarda sürdüğün sohbet sır idi
Bin bir kisvetlerden donun var idi
Eleste de kandildeki nur idi
Şimdicek önümde ser Hacı Bektaş

Gene sen bilirsin VELİ’nin hali
Sensin bu cihanın âhir evveli
Bir ismin Ali’dir bir ismin Veli
Kırklardaki ismin sır Hacı Bektaş
Kaynak: ASLANOĞLU İbrahim, İğdecikli Âşık Veli Hayatı-Kişiliği-Deyişleri, Can Yayınları,İstanbul, 2014

10
Elâ gözlerine kurban olduğum
Arzuladım seni pir deyü geldim
Gece gündüz hayaline yeldiğim
Yarama bir merhem sar deyü geldim

Pek perişan oldum seni seveli
İkrar verdim ta elestten evveli
Kaşları mahitap gözler mevali
Şöyle bir efendim var deyü geldim

Senden ayrılalı dahi gülmedim
Ben gönlümü her deryaya salmadım
Şunda her güzelden vefa bulmadım
Yine imdat sende car deyü geldim

Eğme kaşlarım kasavetim var
Güruh-ı Naci’den asil zatım var
Yusuf Kenan gibi muhabbetim var
Bir melek simali yâr deyü geldim

VELİ’m eydür pirden tuttum elimi
İkrar verdim pek bağladım belimi
Ya öldür ya azad eyle kulunu
Ya benim muradım ver deyü geldim
Kaynak: ASLANOĞLU İbrahim, İğdecikli Âşık Veli Hayatı-Kişiliği-Deyişleri, Can Yayınları,İstanbul, 2014

11
Çıkıp çar köşeyi seyran eyleyen
Hünkâr Hacı Bektaş Veli kendidir
Cümle dertlerime derman eyleyen
Hünkâr Hacı Bektaş Veli kendidir

Güvercin donunda süzülüp inen
Dar-ı çeç üstünde namazın kılan
Doksan bin erlerin postunu alan
Hünkâr Hacı Bektaş Veli kendidir

Arslan olup yol üstünde oturan
Selman idi ona nergiz getiren
Zemheride yanal elma bitiren
Hünkâr Hacı Bektaş Veli kendidir

Tepeyi at edip taşı söyleten
İşaret eyleyip günü döndüren
Sarının öküzün kurda yediren
Hünkâr Hacı Bektaş Veli kendidir

Kadıncık Ana’ya gel dedi geldi
Helva soğumadan Kâbe’ye vardı
Seksen bin evliye postunu aldı
Hünkâr Hacı Bektaş Veli kendidir

Nefsine uyup da yolundan azan
Kuduretten kaynar ol kara kazan
Ol demde devin bendini çözen
Hünkâr Hacı Bektaş Veli kendidir

VELİm bu sözümde var mıdır yalan
Münkirin gönlünü gümana salan
Doksan konaklık yolu kuşlukta alan
Hünkâr Hacı Bektaş Veli kendidir
Kaynak: ASLANOĞLU İbrahim, İğdecikli Âşık Veli Hayatı-Kişiliği-Deyişleri, Can Yayınları,İstanbul, 2014

12
Bugün gamda gördüm zülf-i siyahı
Gülmedi sultanım bilmem ne haldir
Merhamet kılmadı garip halime
Sormadı sultanım bilmem ne haldir

O sultandır bu işlerin sahibi
Alnının nurundan gördüm Habib’i
Yarelere merhem çalan tabibi
Çalmadı sultanım bilmem ne haldir

O sultanı âşıklara sorarım
Bugün dünya yarın ahret ararım
Hasretten kalmadı sabrım kararım
Kalmadı sultanım bilmem ne haldir

Derd-i aşkı ile abdal oldum ben
Öldürüp de ara yerde etme kan
Gözlerimde gevher dizimde derman
Kalmadı sultanım bilmem ne haldir

VELİ’m eydür aklım başımdan gitti
Benî sağlığımda sıraca etti
Cenazemi kılanı deyü ahdetti
Kılmadı sultanım bilmem ne haldir
Kaynak: ASLANOĞLU İbrahim, İğdecikli Âşık Veli Hayatı-Kişiliği-Deyişleri, Can Yayınları,İstanbul, 2014

13
Aşkın âteşine yanmayan âşık
Dostun sinesinde yara mı olur
Dosta gîdem dedim yollar dolaşık
Korkarım bellerde harami olur

Engel ara yerde olmuş harami
Muhanetten niçin uman keremi
Lokman Hekim sarabilmez yaramı
Dost eli değmezse çare mi olur

Bu nasıl yâr ahvalimi bilmeye
Ağlamışım takatim yok gülmeye
Âşık maşukunun halin sormaya
Böyle âdet böyle töre mi olur

Kahrini çekmeli bir sadık yârin
Hergiz yüzün görme beyhude körün
VELİ’m eydür öl yanında hubların
Böyle sultanların keremi olur
Kaynak: ASLANOĞLU İbrahim, İğdecikli Âşık Veli Hayatı-Kişiliği-Deyişleri, Can Yayınları,İstanbul, 2014

14
İsmini zıkr eder her daim kullar
Urum diyarında er Hacı Bektaş
Müminler müslimler gözetir yollar
Hasretin gözlerim gel Hacı Bektaş

Hasretin gözlerim akıtır kanı
Pirim mahzun edip ağlatma beni
Bu sınık yaremin emi merhemi
E’yolmaz yareme sar Hacı Bektaş

Bedir olup yeter olsa bir cana
Ziya verir üçyüz altmış cihana
Kolu bağlı sen yetürme divana
Divanda oturan ser Hacı Bektaş

Ol Ali olup da Zülfikar çalan
Sırr-ı Mustafa’sın eylemem güman
Horasan’dan Hindistan’a kul olan
Yemen’de Veysel’e yâr Hacı Bektaş

Dimışkı şehrinde zindana giren
Müminler şad oldu verince selâm
İmam Zeynel ile danışan kelâm
Bin bir âyetleri nur Hacı Bektaş

Gazilere dalga verip coşuran
Ahmet Zengi ile teberler çalan
Mısır’dan Mervan’dan hayıflar alan
Eba Müslim gibi sır Hacı Bektaş

Teber çalar Eba Müslim serveri
Bin kâfir kıranda verir haberi
Teber sada verir Lâ Fetâ Ali
İmamlar hayıfın al Hacı Bektaş

Sarhoş VELİ’m niyaz kılın o maha
Halim arz eyleyim gülyüzlü Şah’a
Yüzün karasın yetürme dergâha
Noksan, isyan bizde bol Hacı Bektaş

Kaynak: ASLANOĞLU İbrahim, İğdecikli Âşık Veli Hayatı-Kişiliği-Deyişleri, Can Yayınları,İstanbul, 2014

15
Kınamayın aklım yitirdiğime
Maşuk âşıkını del eyler imiş
Mahitap gözlerin ateşi közü
Yakar bu bendeyi kül eyler imiş

Söylen baksın ateşime közüme
Âşık kalmaz maşukunun sözüne
Pirim geldi baktı geçti yüzüme
Basar her dem her dem yol eyler imiş

Hublar göçü uğradı da yol etti
Kimse bilmez elif kaddim dal etti
Çeşm-i mesti didelerim sel etti
Beğenir bir güzel göl eyler imiş

Sular gibi akıp akıp durulan
Meğer aşk atına binmez yorulan
Yusuf gibi Zelha’sına sarıla
Satar kend’özünü kul eyler imiş

VELİ’m eyder yâre kullar olurum
Yâr el katmaz ise dertten ölürüm
Çektiğim çileyi ondan bilirim
N’eylerse âleme ol eyler imiş
Kaynak: ASLANOĞLU İbrahim, İğdecikli Âşık Veli Hayatı-Kişiliği-Deyişleri, Can Yayınları,İstanbul, 2014

16
Senin abdalların semaa döner
Hünkâr Hacı Bektaş Veli hû deyü
Cümle âlem sana secdeye iner
Hünkâr Hacı Bektaş Veli hû deyü

Arif olan senin ahvalin bilir
Gidi rakip bu manadan ne alır
Mağripten maşrıktan top sesi gelir
Hünkâr Hacı Bektaş Veli hû deyü

Dört kitapta ismin mevcut okunur
Otuz altı bin can sana bakınır
Hint’de Yemende gülbankın çekilir
Hünkâr Hacı Bektaş Veli hû deyü

Kudretinden bâtın topu şakıdı
Entüm derler bir âyet var hak idî
Şah-ı Merdan Hüvelhimmet okudu
Hünkâr Hacı Bektaş Veli hû deyü

VELİ’m ey der kim oynadı kim uttu
Doksan bin kelâmı ya kim hatmetti
Meyyitin yıkayıp devesin yetti
Hünkâr Hacı Bektaş Veli hû deyü
Kaynak: ASLANOĞLU İbrahim, İğdecikli Âşık Veli Hayatı-Kişiliği-Deyişleri, Can Yayınları,İstanbul, 2014

17
Derdim güzel Şah’tan türlü türlüdür
Derman güzel Şah’tan türlü türlüdür

Zülfün kement eyle tak boğazına
Ömrüm geçti çoktan türlü türlüdür

Envar’ı kâkülün katmeriyim ben
Ayırma yanaktan türlü türlüdür

Sünbül saçın dola tak boğazım
Çıkmam doğru rahtan türlü türlüdür

Aşkından canımda karar kalmadı
Sen kurtar tutsaktan türlü türlüdür

VELİ’m eyder canım Hakk’a tercüman
Her ne gelse Hak’tan türlü türlüdür
Kaynak: ASLANOĞLU İbrahim, İğdecikli Âşık Veli Hayatı-Kişiliği-Deyişleri, Can Yayınları,İstanbul, 2014

Yorumu gönderen: Mustafa, 13.08.2014, 17:38:
Aşık veli hakkında ki bigiler ve belgeler şu an araştırırlıyor çünkü herkes Aşık ın eserlerini “benim “eserim diye çağırıyor..bulanan eserler buraya yüklenecektir..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir