Kemteri

Kemter Baba, Kemter Dede, Sefil Kemter, Dertli Kemter mahlaslarıyla tanınan Kemteri, Tunceli’nin Pertek ilçesinin Koçpınar köyünden Zile’nin Yücepınar köyüne gelip yerleşen Seyit Süleyman’ın oğludur.
Kemteri’nin babası Seyit Süleyman, Pertek’e bağlı Koçpınar köyünde Seyit Mehmet’in oğlu olarak doğmuştur. ( Kemteri’nin, Dedesi Seyit Mehmet için söylemiş olduğu beş kıtalık bir nefesi bulunmaktadır.)İmam Rıza Ocağı’na bağlı olan soyu, aynı köyde türbesi de bulunan yol önderlerinden Hasan Halife’ye çıkmaktadır.
Dersim’de Hasan Halife olarak bilinir. Sözlü tarih içinde; Hasan Halife’nin gerçek adı, Hasan-ül Zılhi’dir. Bir anlatıma göre; Bağdat’ta bir müddet halifelik yaptığı için, kendisi “Hasan-ul Halife-i Bağdati” unvanını almıştır. Bununla birlikte, Abbasi halifeleri (750-1258) listesinde adına rastlanılmamaktadır. Çeşitli kaynaklara göre soy olarak İmam Taki’( 809-835) nin evladıdır. Buna göre, 800’lü yılların ortasında yaşadığı tahmin edilebilinir. Çünkü bir başka anlatımında Hasan Halife; Babası İmam Taki’nin, Harun Reşid (786-809)’in oğlu Memnu zamanında (813-833) Memnu’nun kızı ile evliliğinden dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi bilinmemektedir. Pertek ilçesinin Koçpınar köyüne yerleşmiş ve burada Hak’ka yürümüştür. Türbesi Koçpınar Köyündedir. Başka bir sözlü anlatımlara göre Hasan Halife Bağdat’ta bir dönem halifelik yapar. Abbasi Halifesiyle arası açılınca ayrılır ve Pertek’e gelir. Pertek kalesi ve çevresi Mengüceklerin elindedir. Elazığ’dan Pertek’e geçmek ister ama Murat nehrinin suyundan dolayı geçemez. Parası da olmadığı için sala binemez. Hırkasını suyun üstüne atar, oturur ve karşıya Pertek tarafına geçer. Bu durum Mengücek askerleri tarafından görülür. Askerler Hasan Halife’yi yakalayıp, hükümdarın karşısına çıkarırlar. Orada sorgulanır ve bir sihirbaz olduğuna kanaat getirirler. Hasan Halife sihirbaz olmadığını, soyunun Ehli-Beyt’e dayandığını söyler. Bunun üzerine onu ateşle sınarlar. Fırını hazırlarlar ve Hasan Halife’yi bu fırına atarlar. Saraydan olan Hürrem adındaki bir çocuk da onunla beraber fırına girer. Bir kaç gün sonra fırın açılır. İçinden her ikisi de sağlam bir şekilde dışarıya çıkarlar. Hasan Halife’nin sakalları buz tutmuş, çocuğun üstü başı da odun külleriyle dolmuştur. Çocuk, “Bir fırtına oldu, çok soğuktu içerisi, bu dede beni hırkasının altına aldı ve korudu.” der. Kale Beyleri, bunun üzerine Hasan Halife’ye inanarak Koçpınar’a yerleşmesine izin vererek talip olurlar.

Seyit Süleyman ve küçük kardeşi Seyit Ali tahmini olarak Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması ve Alevi-Bektaşi dergahlarının kapatılmasından hemen sonra Koçpınar köyünden ayrılırlar. Soyun bir kısmı Koçpınar köyünü terketmezler. Seyit Süleyman ve Seyit Ali, bugün Yıldızeli’ne bağlı Kale köyüne yerleşirler. Seyit Süleyman, Kale köyünden olan Esme ile evlenir. Seyit Süleyman’ın bu evlilikten asıl adı Yusuf olan oğlu Kemteri 1841 yılında ve kızı Senem, Kale köyünde doğar. Seyit Süleyman ve küçük kardeşi Seyit Ali, Kemteri’nin ergenlik döneminde Kale köyünü terkederek tekrar yollara düşerler ve Zile’ye gelirler. Zile’nin Reşadiye ve Kağızman köylerinde bir-iki yıl kaldıktan sonra; gerek bu köylerdeki sivrisinek ve sıtma salgınları, gerekse bu köylerin katı sünni köyleri olmaları nedeniyle buraları da terkederek, devlet görevlilerinin kolay kolay gelemeyeceği, cemlerini rahatça yapabilecekleri yüksek ve uzak bir yer olan bugünkü ismi Yücepınar olan köye yerleşirler. Seyit Süleyman Zile’ye yerleştiğinde oğlu olan Kemteri(Yusuf) henüz 12-13 yaşlarındadır.

Seyit Süleyman’ın küçük kardeşi olan Seyit Ali, belirli bir süre Yücepınar köyünde kaldıktan sonra başka yerlere gitmek ister ve oradan ayrılır. Seyit Ali, bugün Tarsus-Mersin karayolu üzerinde olan Tarsus’a bağlı Tekeliören köyüne yerleşerek orada evlenir ve kalır.
Seyit Süleyman, ömrünün son yıllarında kardeşi Seyit Ali’yi köyünde ziyaret etmek ister ve yaklaşık 1890’lı yıllarda Tarsus’a tek başına atıyla gider. Orada hastalanarak Hakk’a yürür. (Seyit Süleyman’ın Hakk’a yürümesinden sonra atının Zile-Yücepınar Köyüne tek başına döndüğünü, atın gözünden yaşların gelmesi üzerine Seyit Süleyman’ın Hakk’a yürüdüğünün anlaşıldığını; Kemteri’nin 1983 yılında 104 yaşında Hakk’a yürüyen gelini Fatma Doğanay tarafından anlatıldığına şahit olmuştum. Namık Kemal Doğanay) Seyit Süleyman ve kardeşi Seyit Ali’nin türbeleri Tekeliören köyü merkezinde olup, ziyaretgah olduğundan, kurbanlar kesilmektedir. Tarsus-Tekeliören köyündeki Seyit Ali’nin evlatları, Seyit Süleyman’ın Zile-Yücepınar köyündeki evlatları ve Pertek-Koçpınar köyündeki akrabalar arasındaki ilişkiler halen devam etmektedir.

Asıl adı Yusuf olan Kemteri, Yıldızeli-Kale köyünde doğmasına rağmen; Zile-Yücepınar’da büyümüş, annesinin Kale köyünden olması nedeniyle Sivas’la ilişkisini kesmemiş, Kale köyündeki anne tarafından akrabalarına sık sık gidip-gelmiştir.

Kemteri, Satı ile evlenmiş, Ali, Şah İsmail, Mehmet, Süleyman, İbrahim ve Ebuzer(Sefil Edna) adlı altı oğlan, Elif, Zöhre, Hürü, Hatice, Gülüzar ve küçük yaşta ölen adı bilinmeyen kızı olmak üzere altı kız oniki çocuğu olmuştur. Oğullarından üçü savaşlarda şehit düşer. En büyük oğlu olan Ali Yüzbaşı rütbesi ile Sarıkamış’ta, onun bir küçüğü olan Şah İsmail Yemen cephesinde, onun küçüğü Mehmet askerde hastalanıp gönderilmesi sonucu Zile’de bir talibin evinde şehit olur. Yemen’de şehit olan Şah İsmail’in iki çoçuğu ve Kemteri’nin diğer üç oğlu ve beş kızı ile bunların çocukları Zile merkezi ile Yücepınar köyünde yerleşip kalmışlardır.
Kemteri, dünya malında gözü olmayan gezginci bir halk ozanıdır. Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı öncesinde Hacıbektaş’ta görüştüğü Cemalettin Çelebi‘nin (Büyük Cemalettin Efendi) icazetiyle, başta Rusya, Azerbeycan, Suriye, Irak ve Arabistan olmak üzere çok sayıda ülkelere seyahatler yapmış ve Karakazan hakkını Hacı Bektaş Dergahı‘na getirmiştir. Kemter mahlasını Hacı Bektaş Veli Postnişini Cemalettin Çelebi vermiştir. Kırk yıldan fazla Dergah’a hizmet eden Kemteri’nin, seyahatlerinde kullandığı pasaportlar ve diğer belgeler halen torunlarında bulunmaktadır. Pasaportların arka yüzünde çok sayıda gümrük giriş-çıkış mühürlerinin olduğu görülmektedir.
Veli’m eydür Kemter gitti kimim var
Aldırdım Kemter’i yeni gamım var
Usta idi yapılacak damım var
Hiç mi iş gelmedi başına felek

Hakk‘a yürümesinden sonra Kemteri’ye, İğdecikli Aşık Veli tarafından söylendiği izafe edilen yukarıdaki ağıtın; Hamdullah Çelebi zamanında yaşayan ve yaklaşık 1853 yılında Hakk‘a yürüyen Aşık Veli’ye ait olduğu konusunda kuşkular bulunmaktadır. Kemteri’nin Aşık Veli isimli bir çırağı gerçekten vardır, ancak bu çırağın İğdecikli Aşık Veli olmadığı, Amasyalı olan başka bir Aşık Veli’ye (Kul Veli) ait olduğuna inanmaktayım. Çok sayıda Pir Sultan, Karacaoğlan olduğu gibi, çok sayıda Aşık Veli deyişleri birbiri içine girmiştir.
Kemter, Anadolu`nun her tarafını gezmiş, gittiği yerlerde kendini çok sevdirmiştir. Zile, Yücepınar köyünde ve Kars çevresinde hakkında birçok menkıbeler anlatılmakta; taliplerinin çoğunlukta bulunduğu Kars ve çevresinde insanlar Kemteri adına yemin (ant) içmekte ve keramet sahibi ermiş bir kişi olduğuna inanmaktadırlar.
Tokat, Sivas ve Kars bölgelerinde Kemteri’nin aynı zamanda ermiş bir kişi ve keramet sahibi kişi olduğuna da inanılmaktadır. Bir sonbahar günü tarlada bulunan armut ağaçlarından armutlar toplanıldığı zaman Kemteri, bir armut ağacının gölgesinde oturur ve kendi kendine konuşarak karşısında birileri var gibi davranır. Sonra Kemteri, çok neşelenerek “ohhh! gel keyfim gel..“der. Tarlada çalışan eşi ve gelini Kemteri’ye sorarlar. “Dedem! ne bu sevinç, sevinecek ne var?“ derler. Kemteri de “Gelenler beni götüreceklerdi. Ben de çocukların daha küçük olduğunu söyleyerek iki yıl daha zaman istedim“ der. Kemteri’nin aldığı süre biter. Süre bitiminde hiç bir hastalığı olmadığı halde Zile’ye birilerini göndererek kendisine kefen aldıttırır. Kefeni gelini Fatma‘ya vererek diğer odaya götürmesini ister. Gelin Fatma kefeni eline almaktan çok korkar. Gelini Fatma’ya “korktun mu kızım?, korkma“ diyerek korkusunu alır. Kurban kestirerek, yemeklerin pişirilmesini ister. Ertesi gün vedalaştıktan sonra herkesin odadan çıkmasını ve kendisine bir tülbent verilmesini ister. Herkes ağlaşarak diğer odaya geçerler. Bir süre sonra odaya geldiklerinde tülbent yüzündedir ve kendisi Hakk‘a yürümüştür. (Kemteri’nin 1983 yılında 104 yaşında Hak’ka yürüyen gelini Fatma DOĞANAY’dan (Sefil Edna’nın eşi) çok dinlemiştim. Namık Kemal Doğanay)

Kemteri, kırk yıldan fazla Dergah’a hizmet etmiş, Karakazan hakkını getirmek için Anadolu toprakları dışına çok seyahatler etmiştir. Seyahate çıktıktan iki yıldan sonra eve geri dönermiş. Babası Seyit Süleyman, eşi ve çocukları yollarını beklermiş. Tabii ki nerede, nasıl, ne zaman dönecek kimse bilmezmiş. Yine böyle uzun bir seyahat etmiş, iki yıl geçmiş eve dönmemiş. Babası, eşi ve çocuklar hasretle yolunu bekliyor. Kemteri’nin sevdiği, çırağı Derviş Ali ile Kemteri’nin babası Seyit Süleyman oturuyorlar. Seyit Süleyman sıkıntıdan devamlı Derviş Ali’ye, “Derviş! oğlum Kemter ne zaman gelecek“ diyor. Derviş Ali de hep“Hak erenler bilir“ der. Seyit Süleyman ara ara sorar, Derviş Ali de hep aynı cevabı verirmiş. Seyit Süleyman, üzüntüden, sıkıntıdan bir daha Derviş Ali’ye Kemteri’nin ne zaman geleceğini sorar ve aynı cevabı alınca, asasıyla Derviş Ali’nin sırtına iki-üç kere vurur. Seyit Süleyman, Derviş Ali’ye “hak erenler bilir de sen niye bilmezsin? Madem bilmezsin çık git“ der. Derviş Ali sırtına bir kaç tane asayla vurulunca “dur! erenler, yarın gelecek“ der. Seyit Süleyman, hemen köylülere Kemteri’nin yarın geleceğini bildirir, kurbanlar kestittirir. Derviş Ali, divane birisi olduğu için köylüler, Seyit Süleyman’a “bu delinin sözüne inanıp ta nasıl kurbanlar kesiyorsun?“diye laflar da söylerler. Ertesi günü köyün çıkışında Kemteri’yi beklerler ve gün batımında Kemteri görünür. (Bu söylenceyi de Fatma Doğanay’dan dinlemiştim Namık Kemal Doğanay)

1841 tarihinde doğan ve 1921 yılında 80 yaşının üzerinde Hak’ka yürüyen Kemteri`nin mezarı Zile-Yücepınar köyündedir.

Deyişleri
-1-
İzzetli hürmetli bilirim seni
Erenlere yolu düş gelir böyle
Kişi sevdiğini tenhada bulsa
Dostun dosta huyu hoş gelir böyle

Zengülü zengüle vurup geçince
Lokmalar hallolur çiğler pişince
Kadehler pas tutar sazlar coşunca
Gerçek aşıklara coş gelir böyle

Kunduz beği etti bizi bir nefer
Kunduz dalgasına aldık bir cevher
Yalancı sözleri fesh olur gider
Gerçeğin sözleri baş gelir böyle

Muhannet doludan doluya süner
Fitili söyünür çırası söner
Erlerin başına yüz bin er döner
Yiğidin başına iş gelir böyle

SEFİL KEMTER hayal seni gezdirir
Er olanlar çifte kantar kaldırır
Ulu derya bulup kabın doldurur
Arifler elinden iş gelir böyle

-2-
Be ey yezid be ey münkir be ey dûn
Ne sebepten içmediniz bu sudan
Muhammed Ali’ye bağladınız kin
O sebepten içmediniz bu sudan

Hem zümrüttür hem kadîrdir hem gafûr
Sorun, görün aslını bu nedir
Şarâb-ı tahûr derler bu odur
Ser-hoştan akîl olan içer bu sudan

Aşk âteşi bu simeni pişirir
Dalga verir kaynar coşurur
Göz göz eder didem başın taşırır
Gerçek içer halk içmez bu sudan

Hakk’tan bir kula hidâyet ermezse güçtür
Mehdi Dedem yakın sanma geçtir
Bir mümin yezitlik eylese piçtir
Hakiki taşlar durur bu sudan

Üçler, beşler, kırklar, yediler
Ezdiler bir keşkûre koydular
Size harâm bize helâl dediler
Acep KEMTER içti m’ola bu sudan

-3-
Ben bir canan sevdim Kenan ilinde
Yeri güzel kendi yerinden güzel
Bir Yusuf dideli balı yerinde
Nuru güzel kendi nurundan güzel

Hayran oldum yanağında lâli var
Başka haysiyeti başka hali var
Derununda Muhammed var Ali var
Yari güzel kendi yarinden güzel

Ben o canı sevdim durmadım heman
Zerrece kalmadı gönlümde güman
Salınıp meydana durduğu zaman
Darı güzel kendi darından güzel

Nasip olsa koklasak gülleri
Benim sevdiceğim has bahçe narı
Bir nutkuna muhtaç olan KEMTERİ
Varı güzel kendi varından güzel

-4-
Bir erin medhini eyleye Kemter
Bin İbrahim Seyyit Mehmet dedemiz
Zukur-i Mustafa kulu bu Haydar
Bin İbrahim Seyyit Mehmet dedemiz

Zeynel Abini’in yeşildir donu
Dünya vu uhrevi inletme beni
Ecdadımdır fahr-i şefaat kani
Bin İbrahim Seyyit Mehmet dedemiz

Seyitkane emanettir her yanı
Ali evlat kalbi saf gönlü gani
Zatından can vermiş bulmuş cananı
Bin İbrahim Seyyit Mehmet dedemiz

Şekli budaladır alın himmeti
Evlad-ı Resul‘dur geçer minneti
Bilmezse öğretir farzı sünneti
Bin İbrahim Seyyit Mehmet dedemiz

KEMTER kurban olsun gül yüzlü yare
Bizi hıfz eyleyip sağalttın yare
Zeynel Abidin’den teberrük zira
Bin İbrahim Seyyit Mehmet dedemiz

-5-
Bu kadar cevretme aziz Sultanım
Ne olur insafa gel bazı bazı
Mürvet değil midir çeşmi Sultanım
Perişan gönlümü al bazı bazı

Yoluna koymuşum can ile seri
Hatasız billahi severim seni
Bu kadar gözünden yok etme beni
Kadir kıymetimi bil bazı bazı

Akan sular gibi çağlayıp akma
Aşkın hançerini sineme çakma
Noksanım var ise kusura bakma
Bildiğinden şaşar kul bazı bazı

Arif isen dediğimi bilirsin
Yaralı gönlüme merhem olursun
Her beni gördükçe ebsar durursun
Şadeyle gönlümü gül bazı bazı

Sefil KEMTERİ’yem lebim balımsın
Canımın cananı selvi dalımsın
Sen bir merhametli gönül kanımsın
Bana da bir selam sal bazı bazı.

-6-
Horasan şehrinde zuhur eyleyen
Hünkâr Hacı Bektaşi Veli pirimdir
Gelip rum diyarın pirnur eyleyen
Hünkâr Hacı Bektaşi Veli pirimdir

Güvercin donunda pervaz eyledi
Rum erleri gelip niyaz eyledi
Tevelli sırrına ağaz eyledi
Hünkâr Hacı Bektaşi Veli pirimdir

Cansız duvarları odur yürüten
Beştaşı getirip şahit eyleyen
Kara taşı çamur gibi yoğuran
Hünkâr Hacı Bektaşi Veli pirimdir

Burhan istediler ol dem pirinden
Ak dedi Akpınar aktı yok iken
Avucunda gösterdi nurdan yeşil ben
Hünkâr Hacı Bektaşi Veli pirimdir

Pirim nesl-i isna aşar değil mi
Muhammed Ali’nin varisi ilmi
Kapısında kuldur bu aşık KEMTER’i
Hünkâr Hacı Bektaşi Veli pirimdir

-7-
Ali’m Hûdur gülüm Hû
Gülüme bülbülüm Hû
Hünkar Bektaş Veli’nin
Dem-ü devranına Hû

Erenler keremine
Gerçeklerin demine
Nuri Baba azizim
Lutf-ü ihsanına Hû

Açıldı Hak kapusu
Sunuldu aşk dolusu
O dört kapudan içre
Girenin canına Hû

Erenlerin yoluna
Canlar feda oluna
Baş açık yalın ayak
Gelen kurbanına Hû

Anam çekti elimden
Babam sordu dilimden
Aşkın bahrına daldım
Cesim ummânına Hû

Elim sundum elime
Sarıldım dâmenine
Gönlüm gözüm şen oldu
Ahd-ü peymânına Hû

Kemine KEMTERİ’yim
Gulâm-i Hayderiyim
Erenlerin hemişe
Yol-u erkânına Hû

-8-
Kırklar meydanında Muhammed Ali
Erkan düşerken serdi bu postu
Hatice Kibriya Fatima Zühre
Birlik meydanında serdi bu postu

İmam Hasan ağu içip göçmeden
Hüseyin-i Kerbela serden geçmeden
İmam Zeynel ah-u figan etmeden
Muhammed Bakır serdi bu postu

İmam Cafer alimlerin ışığı
Musa-i Kazım’dır hakkın aşığı
İmam Rıza süzdü tenden zehiri
Muhammed Taki serdi bu postu

Ali-yyel Naki coştu söyledi
Hasan-El Askar’i ikrar eyledi
MehtiSahib-i Zaman halen gelmedi
Hünkar Hacı Bektaş serdi bu postu

KEMTER derviş hak yoluna yanmışım
Hizmet için divanına durmuşum
Sermek için meydanına gelmişim
Destur eyle pirim serem bu postu

-9-
Şükür olsun ol Hudanın demine
Hünkar Hacı Bektaş Sultan Balım var
Medh-i evsafını eyledim yine
Hünkar Hacı Bektaş Balım Sultan var

Hoca Ahmet Yesevi ol piridir
Vilayeti dağlar taşlar eritir
Hazerat-ı Hakk’ın gizli sırrıdır
Hünkar Hacı Bektaş Balım Sultan var

Bir güneştir doğdu dünya yüzüne
Cümle erler niyaz etti sözüne
Aşıkların nur göründü gözüne
Hünkar Hacı Bektaş Balım Sultan var

Ol Şeyh-ül aktap postunda oturan
Rum erleri hizmetini yetüren
Zemheride dost elmasın bitüren
Hünkar Hacı Bektaş Balım Sultan var

KEMTER eyder biat ettin ol erden
Muhabbet kokusu çıkmaz ol serden
Bizi ayırt etme ey Şah-ı Merdan
Hünkar Hacı Bektaş Balım Sultan varKAYNAK:
Namık Kemal DOĞANAY
asikremzani.net adresinden alınmıştır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir